21 Mart Nevruz, Türk kayıtlarında “yengi kün” olarak bilinir ve kuzey yarım kürede bahar ekinoksunu yaşarız, yani gün ile gece eşitliği gerçekleşir.
Ancak, 21 Mart'ta bir başka önemli tarih bilgisi de bulunmaktadır.
Birleştirici, kaynaştırıcı, insan sevgisi, barış arzusunun yanında kardeşlik ve birlik düşüncesi, fikir ayrılıklarına saygı duyup insana insan olarak değer veren, sen-ben ayrımını istemeyen mistik tarafları, kâinatın ve varlığın derin anlamını düşündüren ve geleneklere bağlılığı simgeleyen Aşık Veysel'in ölüm yıldönümüdür.
Vatanını seven, onu koruyan, daima yükselmesini arzulayan ve bunun için çalışmak gerektiğini şiirlerinde vurgulamıştır. Vatan sevgisinin kişiyi çalışmaya teşvik ettiğini ve vatanını sevenlerin milletine, ülkesine karşı borcunu çalışarak ödemesi gerektiğini şiirleriyle dile getirmiştir.
Ona göre vatan aşkıyla çalışan insanın geride kalması mümkün değildir.
Dünyaya geliş öyküsü, Anadolu köylerinde hemen birçok çocuğun yaşadığı olağan bir doğum biçimidir. Annesi Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağmaya giderken sancısı tutmuş, oracıkta dünyaya getirmiş Veysel’i. Göbeğini de kendisi kesmiş, bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüştür.
Dünyaya geldiği sıralar, çiçek hastalığı Sivas yöresini kasıp kavurmaktadır. O da yakalanır bu hastalığa.
“Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım...Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”
Özüyle, sözüyle güçlü bir Aşık!
Daha niceleri de var.
Karacaoğlan, Köroğlu, Kazak Abdal, Pir Sultan Abdal, Ercişli Emrah, Gevheri, Âşık Ömer, Kul Himmet, Dadaloğlu, Dertli, Ruhsati, Bayburtlu Zihni, Âşık Şenlik, Âşık Sümmani, Âşık Mahzuni Şerif, Davut Sulari, Âşık Murat Çobanoğlu ve Âşık Yaşar Reyhani
Hemen eklemekte fayda var. “Âşıklık Geleneği”, 2009 yılı itibariyle UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesine kayıtlıdır.
“En eski Türk şairleri, Tunguzlar’ın Şaman, Moğol ve Boryatlar’ın Bo veya Bugue, Yakutlar’ın Oyun (Ouioun), Altay Türkleri’nin Kam, Samoitler’in Tadibei, Finovalar’ın Tietoejoe, yani bakıcı, Kırgızlar’ın Baksı-Bakşı, Oğuzlar’ın Ozan dedikleri sahir-şair’lerdir. Sihirbazlık, rakkaslık, mûsikişinâsilik, hekimlik gibi birçok vasıfları kendilerinde toplayan bu adamların, halk arasında büyük bir yer ve ehemmiyetleri vardı.
"Türk kültüründe, kelâmın büyülü bir gücü olduğuna inanılır. Kamlık ve ozanlığın bir devamı olan bu geleneğin, insanların düşüncelerini ve duygularını söz veya ezgiyle sanata dönüştürerek ifade ettiği görülür. Yaşadıkları toplumun değerlerini ve yaşam tarzını yansıtarak geniş kitlelere seslenmektedirler. Söz ustası bilgeler olan âşıklar, güçlerini sözü sanatkarane ve etkili bir biçimde kullanmaktan alırlar."
"Soyut (inanç, aşk, sevgi, saygı, onur, nefret, cesaret, sadakat, iyilik, ihanet vb.) ve somut konuları (teknoloji, ekonomi, yemek, alışveriş vb.) dillendiren aşıkların sözü, ne kadar derin anlamlar taşıdığını Aşık Veysel’in sözleriyle baş başa bırakıyorum:
İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece …