Coğrafya kader midir?

“İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimin”, Edip CANSEVER

Coğrafya kaderdir?

Bu meşhur sözü, hemen hemen hepimiz duymuşuzdur.

Bu sözün kaynağı üzerine de birçok tartışma var. Söz, bazen İbn Haldun’a bazen Tanpınar’a atfedilirken Fransızlar bu sözün Napolyon’a ait olduğundan gayet emin.

Sözün kime ait olduğunu bir yana bırakıp sürdürülebilirliğin kader olup olmadığına bakalım.

Ülkemiz bulunduğu coğrafya itibari ile iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgeler arasında yer almaktadır. Bunun sonucu olarak her geçen yıl iklim değişikliğine bağlı afetleri yaşıyoruz. Bölgelere göre değişen kuraklık, sel baskınları, orman yangınları, müsilaj…

Hepsi iklim değişikliğinin çığlıkları!

Yaşanmış afetlerde gıda, altyapı, tarım, ticaret, sağlık, ulaşım ve üretimin etkilediğini yaşadık. İlgili alanlardaki etkilere rağmen kalkınma süreçlerini de yönetmeliyiz, yaşam biçimi ve konforumuzu da organize etmeli, düzenlemeliyiz.

Hassas dengeler, gerçekten zor bir durum.

Bize baktığımızda; dünyanın en fazla karbon salınımına sahip 17. Ülkesiyiz. Önümüzde 2053 yılına kadar net sıfıra ulaşma hedefimiz var. İşimiz çok kolay değil. Konuyu ciddi ciddi ele alıp, çalışmalıyız. Geçen her saat aleyhimize işliyor. Önümüzdeki 20 yıllık dönemde iklim değişikliğine bağlı yeniden yapılanma için büyük paralar harcamamız gerekecek, bunun karşılığında ise ciddi parasal tasarruflar elde edebileceğiz. İklim değişikliğine bağlı yeniden yapılanma için harcama yapmadan, yatırım yapmadan kazanamayacağız. Özünde planlama ve proje takibi var.

İklim değişikliğini hakkında kahvede, mahallede tartışan bizler, ülke vatandaşları ne düşünüyoruz?

Yapılmış bir anket çalışması var. İklim değişikliği algısı üzerine Aralık 2021’de yapılmış. Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı anketi. Bu ankete göre, toplumun %66’sı İklim Değişikliği nedeniyle “Endişeliyim” demiş. “Sonuçlar, halkın büyük çoğunluğunun iklim değişikliğinden ötürü kaygı duyduğunu gösteriyor. Aynı çalışmada hiç endişeli değilim” diyenler ise %18’lik bir kesimi oluşturuyor. Muhtemelen bu grup farklı bir gezegenden ziyaretçilerimiz.

Görünen o ki; daha çok ama daha çok çalışmalıyız, anlatmalıyız ve yazmalıyız.

Önce bireysel eylem ve harekete geçmeliyiz. Farkında olmadığımız pek çok davranışımızın iklim değişikliğini etkilediğini farkında olarak. Günlük hayatımız içerisinde, kendi refahımıza yönelik tercihleri yeniden gözden geçirmeliyiz. Sürdürülebilirliği güvence altına almalı, sürdürülebilirlik ve refahın uyumunu sağlamanın yollarını bulmalıyız.

İklim değişikliklerinin ilerleyen dönemlerde turizm sektöründe ağırlığını daha fazla ve uzun dönemli hissettireceği öngörülmektedir. 2 °C derecelik bir küresel ısınmanın Avrupa’nın turizm sektörüne olan etkisini araştırmak üzere yürüttüğü çalışma sonucunda, 2 °C derecelik ısınmanın orta ve kuzey Avrupa turizmini olumlu yönde etkileyeceğini ancak güney Avrupa ülkelerinin yaz aylarında bu durumdan olumsuz etkileneceğini ortaya koymuştur.

Destinasyon tercihleri değişebilir.

Turizm hareketliliğinin neden olduğu havacılık ve konaklama gibi faaliyetlerin iklim değişikliği üzerinde etkileri olacağından bu alanlarda değişiklikler olabilir.

Yaz, kış, eko vb. turizminde değişiklikler görülebilir. Uzak noktalara tatile gitme tercihleri etkilenebilir.

Her bir faktörü izlemek, olası senaryoları çalışmamız gerekiyor.  2053 hedeflerimize ulaşmak için turizm sektörüne yönelik uyum politikalarının geliştirilmesi gerekiyor. Küresel salgında olduğu gibi planlamaların ve eylemlerin salt turizm sektörü odaklı olmaması gerektiğini düşünüyorum. Birçok sektörü işin için katmak gerekiyor.

Ülkemiz için güzel günler ve yarınların olması dileğiyle…