Kurlar Yükleniyor...
articledummy

Yerli ve Milli Sürdürülebilir Turizm

Vakit buldukça seminer toplantı, fuar, zirve adı her neyse katılmaya çalışırım. Amaç yenileri öğrenmek ve yenilenmek. Geçenlerde de bir zirveye katıldım. 
Konu önemli "Sürdürülebilir Turizm"
Beklentiler yüksek. Heyecanla bekliyoruz. 
Acaba, sürdürülebilir Turizmde yeni bir noktanın başlangıcında mı olacağız?
Zirve boyunca iddia edilen Sürdürülebilir Turizm sisteminde ne yapacağımızı, nereden başlayacağımızı anlayamadan zirveyi bitirdik.
Zirve sonunda bir akademisyen dinleyici ortada bu kadar sürdürülebilir etiketleme sistemlerin olmasını eleştirerek dünyadaki örnekleri ile derlenmiş, toparlanmış bize özgü neden ULUSAL sürdürülebilirlik bir etiketleme sisteminin oluşturulmadığını ve neden paralarımızın bu işlerle uğraşan şirket ve/veya kurumlara aktarıldığını sordu.
Çok yerinde ve haklı bir soruydu. Üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir soru
Yerli ve Milli olma düsturunu her alanda öne çıkarıyorken neden bu alanda öne çıkarmıyorduk? Acaba, bizim bilmediğimiz İngiliz’in, Alman’ın, Fransız’ın, Rus’un ayrı Sürdürülebilir Turizm kriterleri mi var? 
Denetleyen bizim insanımız, denetlenen bizim otelimiz ve bizim çalışanlarımız ve yetkiyi veren bizim Bakanlığımız... 
Tuhaf?
Acaba, işin detaylarını mı bilmiyoruz? Acaba, daha önce uyguladığımız benzeri sürdürülebilir ve çevre etiketleme ve sertifikasyonlarında mı eksikliklerimiz var?
Geçmişte ülkemiz konaklama sektöründe amaca hizmet eden etiketleme sistemlerimiz mevcuttu Yakın tarihli Çevreye Duyarlı Tesis (Yeşil Yıldız) etiketleme sistemini hatırlayınız. Keşke günümüze kadar taşıyıp, eklemelerle geliştirebilseydik. Ve tüm dünyaya özellikle turizmde rakip ülkelere çıkıp biz bunu geçmişten beri yapıyoruz diyebilseydik. 
Keşke?
Sanırım, Yeşil Yıldız etiketleme sistemi ile birlikte daha önce oluşturulmuş eski yeşil etiketleme sistemleri de projeler mezarlığında yerini aldı. Aynı konuda birçok benzer projeler üretip, sürdürememekte bizim gibi ülkelerin kronik sorunlarından olduğunu biliyoruz.
Başta belirtmiştim konu çok önemli ve güncel mutlaka şimdiden ve acilen bir şeyler yapmamız gerekiyor. Yapılan her açıklama, bilgi, aktarım oldukça kıymetli ve değerli. 
Akademisyen konuşmacılardan biri toplantının ve kendinin ilk sözlerinde farklı, etkili bir üslupla değerli bilgilerini aktarmaya başladı. Peş peşe... ama ne açıklamalar... Zihnimizde derin boyutlar açarak pat pat aktarıverdi. 
Salon Şok!
Evet! kendisini hemen fark ettik. Konu ile ilgili derin akademik bilgilere ve deneyime sahip olduğunu da anladık.
Konuşmasının içeriğinde ulusal, yerel ve sektörel politikaları, bilgileri dikkate almadığını, sektörün dinamiklerini göz ardı ettiğini salonca dinledik. Gördüğüm ve anladığım etkili bir konuşma yapma arzusuydu.
Bilemiyorum? 
O an, konaklama sektörü yatırımcılarını, yöneticilerini, emekçilerini, danışmanlarını, denetçilerini, tedarikçilerini, sektörün özel ve resmî kurumlarını düşündüm. Verilen bu kadar emeğin etkili bir konuşma ve mesaj verme isteğine kurban edilmemesi gerektiğini düşündüm.
Evet, konuşmanın ve konunun önemi belki de böyle anlatılmalıydı. 
Çarpıcı, kesin hükümlü, şok doz... 
Konuşmanın dozu, mekânın özelliği ve sektörel bilgi düzeyi göz önüne alınarak, sektörün tecrübeleri ve yapılanlar, başarıları da eklenerek anlatılabilirdi. Özellikle diğer sektörlerin bakınıp durduğu küresel salgın esnasında konaklama sektörde her şeye rağmen destanlar yazıldı. 
Bunları düşünürken zihnimde "İlaç, dozu azaltılmış zehirdir." tanımını ve idama mahkûm edilmiş bir papazın, bir hâkimin ve bir fizikçinin fıkrası da canlandı. Dozunda almadığınız veya verilmeyen her ilacın sizi kötü sonuçlara götüreceğini bilmelisiniz. 
Fıkra mı? İzninizle merak edenler için anlatayım.
Biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi olan üç kişi giyotinle idama mahkûm olur.
İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır.
– Son sözün nedir?
Der ki: – Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah... Allah...diye bağırır.
Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. 
Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:
– Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur.  Böylece papaz idam edilmekten kurtulur... 
Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar:
– Demek istediğin en son söz nedir?
– Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet... diye bağırır.
Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur...Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:
– Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.
Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur...
Sıra fizikçiye gelir. Ona da 
– Son sözünü söyle derler
– Ben ne Allah’a inanan bir papazım ne de adalete güvenen bir hâkim. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.
Görevliler, giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar.

Yayın Tarihi
03.06.2023
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla