Kurlar Yükleniyor...
articledummy

Ekosistem Hayvancılığı: Orman, Keçi, Arı

28 Temmuz günü Manavgat'ta başlayan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük orman yangınları olarak nitelendirilen ve Manavgat'ta 56 bin 663, Marmaris'te 12 bin 935, Bodrum'da 11 bin 898, Köyceğiz'de 1629 ve Gündoğmuş'ta 685 olmak üzere toplam 83 bin 810 hektarlık alan yandı. Hatırladığınız üzere 12 Ağustos 2021 tarihinde Köyceğiz yangının söndürülmesiyle sona ermişti.


Yangınlar esnasında her şeye rağmen milletimizin birbirine kenetlenmesi ve bir olmasına karşın birçok tartışmanın da içinde bulmuştuk kendimizi…
Yaşadığımız, gördüğümüz geçmiş olaylardan net olarak bildiğimiz; “Bizim topraklarda afetten sonra afet/afetler yaşanır.” İlk zamanlarda insanlarımızın vicdani hassasiyetleri, kurumların destekleri ve fedakar gönüllü insanların yaptıkları çokça görünüyordu yada görülmesi isteniyordu (?)


Yangın sonrası yaşadığımız bugünlerde yine sorunlarımızı günü kurtarma, hallediverdik, hallederiz abi çözümleri ile çözmeye, uygulamaya çalışıyoruz. Oysa, birçoğumuzun dilinden düşürmediği yaşama hakkı, sürdürülebilirlik, çevreci yaklaşım ve daha nice afili sözler, içi boşaltılan yüksek anlamlar…


Orman yangınlarına müdahale etmenin çok zor olduğunu, yangınların yani ateşin tarih boyunca insanoğlunu korkuttuğunu ve tehdit unsuru olduğunu biliyoruz. Sel götürebilir, deprem yıkabilir ancak yangın yok eder. Son yangında da görüldüğü üzere insanların o koca koca ağaçların dakikalar içerisinde nasıl yok olduklarını gördüler.  Bu kadar zor büyük bir tehdide karşı koymak için gerçekten etkili stratejiler ve önlemler almamız gerektiği kaçınılmazdır. Bu durumu yetkililerimiz sanırım planlamaktadırlar. 


İçinde çok büyük anlam, derinlik ve endişe içeren strateji kelimesini çok gözümüzde büyütmeden yapacaklarımız var mı? Sorusunu düşünmemiz gerekiyor.
Evet yapacaklarımız var!


Üstelik çok basit. 
Yapacağımız tarihten, doğadan ve bilimden yararlanmak. Fazla öteye gitmeye gerek yok. Manavgat’ımız, Marmaris’imiz ve diğerleri çok yoğun orman ve orman içi canlılar ile buna bağlı ekonomik olaylarla yıllarca hayata devam ettiler.


Ancak, dünyamızın karşı karşıya kaldığı iklim değişikliğini hem ciddi büyük bir tehlike hem de büyük bir fırsat olarak ele almalıyız. Bu meseleye gerçekten ciddi yaklaşım olursa bu konuda ülkelerin ayırdığı finansal fonlara odaklanmadan yani “mış” gibi yapmadan yapacağımız her eylem cennet ülkemize fırsat olacaktır. 
Benim bildiklerim; 


Orman ekosisteminin sunmuş olduğu tüm fonksiyonlar için ölçüt ve göstergeler geliştirilmeli, daha sonra bu değerler sayısal olarak ortaya konmalıdır. Yangın, böcek, fırtına gibi zararların etkisini tahmin edebilecek modeller geliştirilmeli, bu konudaki çalışmalara hız verilmelidir.  


Ekosistem dedik, Ormanların bahçıvanı olan keçi ve doğanın sağlıkçısı, tohumcusu arı hayvansal üretimlerini fırsat bu fırsat anlayışı ile planlı olarak ele alalım. 
Akdeniz ve Ege dağlarında yıllarca konar göçer yaşayan halen öğrendikleri bilgilere sahip halkımız keçinin ve arının kıymetini atalarından gelen öğretiler ile bilmektedir. Yörüklerin konaklamak için arı vızıldamalarına kulak kesildiğini biliyoruz. Yanlarında arılarını da taşıyan yörükler, kütük kovanlardaki arılarını urganlarla eşeklerine ya da develerine bağlarlarmış. Kütük kovanlara kulaklarını dayar, “Burada ses vermiyor” der yola devam eder, ta ki arıların vızıldamalarını işittiklerinde “Tamam, burayı beğendiler, burada duruyoruz” derlermiş. Konaklayacağı yeri arıya sormak çok bilgece gerçekten. Aynı zamanda arıların seçtiği yerin yörükler için diğer birçok yerden daha verimli bir yer olduğunun ispatı yapılmış oluyor. 


Biraz daha ata öğretilerine bakalım. 
Yörükler kendilerine ve hayvanlarına uygun iklim ve bitkisel florayı takip ederler. Kışın Toroslar’da daha düşük rakımda birkaç ay ılıman iklimde yani kışlaklarında kalırlar. Onların mekân anlayışları üç türdür; kışlak, yayla ve güzle.


Sonra, baharla birlikte 100’er metre rakım yükselerek, yaz ortası veya başında yaylalarına ulaşırlar. Bu süreç haftaları ve ayları bulur. Bahar aylarında kışlağın taze ot ve yapraklarını yiyen keçiler bir iki haftalık konaklamalarla biraz daha yükseğe çıkarak, çıktıkları yerin taze ot ve yapraklarını yer. Sonra tekrar yükselerek yeni yapraklara yönelirler. Yedikleri taze yapraklardan sonra makiliklerin tekrar kendilerini yenileyip taze yapraklar çıkartabilmesi için keçiler bu eylemi vakitlice yaparlar. Bir nevi ön budama. Bitki florası da kendisini tazelemiş olur. Tazelenmiş makilikler keçilerin sonbaharda dönüşlerinde yeniden olgunlaşırlar. Yere dökülen maki yaprakları bu kez kurur. Kuruyan yaprakları yiyip toprağı eşeleyen keçiler; yüzeyde kalmış bitki tohumlarını toprağa karıştırarak bitkilerin yeniden üremesinin yardımcı olurlar. 
İhtiyacımız tam anlamıyla doğal ve ata öğretisi “Ekosistem hayvancılığı” 


Nasıl derin strateji ama?


Yapacağımız belli, tarihten, doğadan ve bilimden yararlanmak.


 

Yayın Tarihi
30.09.2021
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla