Değerli okurlarım, yaz tatilinde fırsat bilip bacanağım Diş. Hekimi Remzi Özkan’ı ziyaret maksadıyla Sivas’a gittim. 13 Ağustos 2025 tarihinden 13 Eylül 2025 tarihine kadar yiğidolar şehri Sivas’ta kaldım. Bir bakıma Antalya’nın en sıcak günlerinde yayla şehri olan Sivas’ta kara iklimini doyasıya yaşadık. Geceleri inanın üşüdük, gündüzleri ise gölge ortamlarda rahat ettik. Hepinizin de bildiği gibi Akdeniz bölgesinin özellikle Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında sıcak ve nemli havasının insan sağlığı üzerindeki etkileri yüzünden Toroslarda yayla kültürü dediğimiz kültür oluşmuş ve insanlar bu aylarda imkanı olanlar yaylalara kaçmanın yollarını aramışlar ve bulanlar rahat etmiş, bulamayanlar da benim gibi kaçma yollarını aramışlardır.
Sivas şehri benim hayatımda iki açıdan çok önemlidir. Birincisi, Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen okulu mezuniyetimden sonra Ticaret lisesi meslek dersleri öğretmeni olarak ilk atandığım şehir olmasıdır. 1970 yılı ekim ayında Sivas Ticaret Lisesinde göreve başladım. İkinci önemli husus ise Sivas’lı bir kızla evlenmemdir. Bu yüzden Sivas’lılar bana enişte derler. Yukarda ismini verdiğim bacanağımın Sivas’ta yerleşik olması nedeniyle ara ara ziyaretlerimiz olmuştur. Bu ziyaretimiz tabii ki uzun sürmüştür. Sivas’ta bulunduğumuz süre içinde ise hafta sonları yakın coğrafyalara da gezilerimiz olmuştur. Birincisi, orta Karadeniz şehri olan Ordu, Ünye, Fatsa ilçelerini ve de en önemlisi dağlarını ve ovalarını ziyaret etmiş olmamızdır.
İkinci ziyaretimiz ise, bugünkü yazımın temel konusunu oluşturan Erzincan şehridir. Erzincan şehri halk arasında ve bazen de televizyondaki bazı programlarda duyduğum gibi Can Erzincan olarak ifade edilmektedir. Yurt içinde ve yurt dışında imkanlarım dahilinde sık sık gezmeyi isteyen,seven bir turizm profesörü olarak, neden Erzincan’ı bu kadar geciktirdim diye kendime kızdığımı rahatlıkla söyleyebilirim.
Değerli okurlarım, açıklamalarımdan sonra eğer sizlerden de gitmeyeniniz varsa muhakkak görülmesi gerektiğini takdir edeceksiniz. Evet son söylemem gereken cümlemi izninizle ilk baştan söylemek istiyorum. Can Erzincan’ı muhakkak görmelisiniz. Hayatınızdaki en önemli eksikliği gidermiş olacaksınız.
Bizler, Turizm Eğitim Dünyasının hocaları olarak her yıl bir üniversitenin Turizm Fakültesinin ev sahipliğini üstlendiği “Ulusal Turizm Kongresi” nin 25. bu yıl 25-27 Eylül 2025 tarihlerinde Binali Yıldırım Üniversitesi Meslek Yüksek Okulunun ev sahipliğinde Can Erzincan’da yapılacaktır.
Bu toplantıya bazı özel sebeplerden dolayı katılamayacağımı biliyordum. Bu nedenle Sivas’ta bulunduğum günlerde yakınlık fırsatını değerlendirmek adına Erzincan’a gitmeyi planladım. Bu planıma bacanağım da evet dedi. İki aile arabayla yola çıktık. Sivas Erzincan arası üç, üç buçuk saatlik bir mesafedir. Bu amaçla ilk olarak Meslek Yüksek Okulu müdürü Doç.Dr. Gökhan Alagöz’ü aradım. Kendisi yıllık izinde olduğu için bana Dr. Öğretim üyesi Necibe Şen’in beni arayacağını ve benimle ilgileneceğini söyledi.
Necibe beni aradığında aramızda gezi planını yaptık. Necibe’nin en önemli özelliği öğretim üyesi olmanın yanında profesyonel turist rehberi de olmasıdır. Eski bir rehber olarak rehber eşliğinde gezmenin önemini tabii ki biliyorum.
Necibe, bana ilk önce yolumuz üstünde olup Erzincan’ın en yakın ilçesi olan Refaiye’yi ziyaret etmemizi ve sonra Erzincan’a gelmemizi önerdi. Refaiye ilçesindeki rehberimiz Refaiye belediyesi zabıta amiri ve aynı zamanda Meslek Yüksek Okulu Turist rehberliği bölümü öğrencisi olan Hasan Gürbüz’le tanışmış olduk. Hasan, İç Anadolu insanının misafirperverlik vasıflarını üzerinde toplamış,saygılı ve içten tavırlarıyla hepimizin günlünü kazandı.
Hasan, ilk olarak bizi şelalesiyle ünlü kendi köyüne götürdü ve ardından da 2200 m. Rakımlı ünlü Dumanlı dağına çıktık. Orman Genel Müdürlüğü Milli Parklarından biri olan Dumanlı dağında, tamamiyle ağaçtan yapılmış evler ve Milli bir Köşkü gösterdi. Yeşilin her tür tonunun bulunduğu Dumanlı ormanlarında insanların hafta sonları gelip temiz hava alıp, piknik yapabilecekleri alanlar yanında, trekking yapanlar içinde yolların mevcut olduğunu söyleyebilirim.
Değerli okurlarım, bu noktada durup sizlere bir zamanlar Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı yapmış olan sayın Binali Yıldırım’dan bahsetmek istiyorum. Binali bey Refaiye ilçesindeki bir köyde doğmuş olup kendi ilçesi ve de özellikle Erzincan’a hatırı sayılır ve unutulmaz eserler kazandırmıştır. Başbakan olduğu dönemde orman içinde tamamiyle ağaçtan yapılmış olan bu köşkte bakanlar kurulunu topladığını öğrendik. Kendisi de herhalde bir gece burada konaklamış. Bizler de bu köşkü gezdik. Toplantı odası, yatak odaları gördük ve de şömineli odada dinlendik.
Her türlü canlının yaşadığı bu ormanda zaman zaman ayıların yerleşim yerlerine inip mevcut çöpleri karıştırdıklarını söylediler. İnsanlar onlara zarar vermedikçe, ya da rahatsız etmedikçe insan canlısı zararsız hayvanlar olarak yaşadıklarını söylediler.
Hasan, bu rehberliğinin ardından bizleri Refaiye belediye başkanı sayın Fatih Kök beyle tanıştırdı. Fatih bey bizi makamında kabul etti. Sohbet ettik. Turizmci olarak önerilerimi söyledim. Bizleri ağırladılar. Akşama doğru Hasan’a teşekkür ederek yolumuza devam ettik. İlk konaklamamızı Erzincan öğretmen evinde yaptık. Yeni bir bina olduğunu söylediler. Odalarımıza yerleştik. Bir saat sonra Necibe geldi ve birlikte onu takibe başladık.
İlk durağımız Üzümlü ilçesi sınırları içinde bulunan Ekşilisu yerleşkesine gittik. Halk arasında bu ismin kullanıldığı yerden hepimizin bildiği Erzincan maden suyu çıkmaktadır. Halk, bidonlarını ve her tür kaplarını gürül gürül sebestçe akan çeşmelerden doldurup evlerine götürüyor ya da orada içiyorlar. Bu maden suyunun en önemli özelliği mağnezyum açısından zengin olmasıdır. Tahminim Erzincan yönetimi bu suyu aynı zamanda Kızılay teşkilatına da satıyor. Kızılay maden suyu dolum tesislerinin birincisinin Afyon Gazlıgölde olduğunu biliyorsunuz. İkincisi ise işte bu Erzincan maden suyu olup, tüm ülkeye dağıtımını yapmaktalar.
Hava karamaya başladı, Necibe’yi tabii ki takip ediyoruz. Gece karanlığında hangi köylerden geçtiğimi bilmeden, daracık yolları ve de hızlı şöför Necibe’yi takip edebilmek için oldukça dikkatli efor sarfettiğimi tahmin edersiniz. Şaka bir tarafa Necibe’nin ev sahipliğine diyecek hiçbir kırıntı olumsuzluğumuz yok. Ahmet hocasını ve misafirlerini öyle güzel ağırladı ve ilgilendi ki, takdire şayan.
Gece vardığımız yerden müthiş su sesi geliyor. Yaklaştığımızda bu yerin Girlevik Şelalesi olduğunu öğreniyoruz. Şelale, muhteşem, göz alıcı ve gürül gürül akıyor. Ancak, karanlık nedeniyle fazla keyf almadım ve Necibe’den bu güzel mekana yeniden ve gündüz gelelim dedim. Girlevik şelalesi ve etrafının rekreasyon alanı olarak yönetimce ele alınıp,düzenleneceğini öğrendiğimde işte aklın yolu birdir dedim.
Girlevik şelalesi ziyaretimizden sonra şehir merkezine 12 km. mesafede 17 km. uzunluktaki pistiyle meşhur olan Ergan Dağı kayak merkezine gittik. Zirveye vardığımızda aman Allahım bu ne güzellik dedirten gece aydınlatması, gölet ve de Ergan yazan ışıklı tabelası ile büyülendik. Bu mekana tırmanırken yol üzerinde yeni bir otel inşaatı gördük. Çok gerekli olduğu inkar edilemez. Ayrıca, bungalov tipi konaklama işletmesinin de doğaya uyumlu olması sevindirdi. Bence en önemlisi zirveye çıktığınızda gece güzelliğinin keyfine varmanızı sağlayan, modern işletmecilik anlayışıyla hizmet veren Mado restoran ve kafenin çok şık görüntüsü sizleri kucaklıyor.
Geç saatte otelimize geldik. Yarın yeni bir gün bizi bekliyor. Sabah saat 9.30 buluşmak dileklerimizle Necibe’den ayrıldık. Günün yorgunluğu derin bir uykudan sonra sabah kahvaltısından sonra hazırdık. Tam vaktinde Necibe geldi. Rehberlik mesleğinde zaman yönetimi çok önemlidir.
İlk durağımız geceden zevk alamadığımız Girlevik şelalesini ziyaret oldu. Kışın buz sarkıtları şeklinde donan bu şelale ve yapılacak yeni projeyle tam anlamıyla turistik cazibe merkezi olmaya hak kazanacaktır. Şelale ziyaretimizin ardından hedef Tercan ilçesi sınırlarında bulunan Saltuklu Sultanlarından Mama Hatun külliyesi oldu. Mama Hatun, Saltuklu beyi II. İzzeddin Saltuk’un kızıdır. Mama Hatun 1191-1201 yılları arasında saltanat sürmüştür.
Bir sonraki durağımız tarihte önemli bir yere sahip olan Otlukbeli oldu. Bu ismi hemen hatırlayanlarınız olmuştur. Otlukbeli savaşı, 11 ağustos 1473 yılında Osmanlı padişahı II.Mehmet(Fatih Sultan Mehmet) ile Akkoyunlu sultanı Uzun Hasan arasında yapılan ve Osmanlı ordusunun galibiyetiyle neticelenen savaş ve onun yapıldığı mekandır. Böylece Akkoyunlu tehlikesini ortadan kaldırarak Osmanlı’nın Doğu Anadolu’ya hakim olmasını sağlamıştır.
Otlukbeli yerleşim yeri olarak küçük bir ilçe olarak bakir ve de hayvancılık ve tarıma dayalı bir ekonomisi vardır. Erzincan Erzurum otoyoluna uzaklığı nedeniyle olsa gerek ziyaretçi sayısı azdır. Otlukbeli savaşının yapıldığı yerde doğal gölet ve yanında yer altından küçük fışkırıklar şeklinde çıkan ve “kırmızı su” diye adlandırılan mekan ve yarattığı görüntüler görülmeğe değer özellikteler. Su, soğuk, içilebilir ve ilginç tarafı ise akarken toprak üzerinde kırmızı renk oluşturmasıdır. Bu nedenle kırmızı su denilmektedir. Otlukbeli ve çevresi özellikleriyle birlikte projelendirilir ve ulaşımda kolaylaştırılırsa daha fazla iç turizm hareketlerinden faydalanır diye düşünüyorum.
Dönüşümüzde Erzincan merkezde Bakırcılar çarşısı, Peynirciler çarsısı gezilerek hediyelik eşyalar ve meşhur peynirlerin tadına bakılarak alış veriş işlemini de tamamladık. Akşam geç saat oldu, izin isteyip yolumuza yani Refaiye ilçesine geri dönmemiz gerekiyordu. Hasan, bizlere Dumanlı dağdaki bungalovlardan birini bu gece için rezerve yaptırdı. Dağda kalacağız.
Necibe, akşam yemeğini Erzincan’ı tepeden seyreden Esen Tepesine ve orda mevcut bulunan restorana götürdü. Bu restoranın işletmeciliğini de bir meslekdaşımızın yapmış olmasından gurur duydum. Çünkü, turizm işletmeciliği sadece teorik konulara değil ağırlıklı olarak da uygulamaya dayandığıdır. Esen tepesinden etrafı dağlarla çevrili, ortada yeşil ve düz bir alana yerleşmiş olan şirin Erzincan’ı seyretmeye doyamazsınız. Erzincan merkez dışında, Kemah, Kemaliye, İliç gibi ilçelerinin de güzel ve görülmeğe değer olduğunu dostlarımız belirttiler. Ben daha önceki yıllarda Kemaliye ilçesini ziyaret etmiştim. Kemaliye, meşhur köprüsü ve dünyanın ikinci derin kanyonu olan Karanlık Kanyon’u ile meşhurdur. Kemaliye köprüsü konuşulurken rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu’nu unutmayalım. Yine “Köprü” romanıyla da Ayşe Kulin’i hatırlayalım ve okumayanlar varsa bu romanı muhakkak okumalılar.
Esentepe restorandaki akşam yemeğimizden sonra Necibe ve yanındakilerden izin isteyerek yolumuza yani Refaiye’ye doğru yola çıktık. Gece saatlerinde vardığımızda Hasan bizleri bekliyordu. Dumanlı dağa tırmandık. Ağaç evimize yerleştik. İlk işimiz şömineyi yakmak oldu. Çünkü dışarısı serin ve hatta üşütecek durumda idi. Hasan, sağolsun çayımızı demledi, birlikte içtik ve Hasan evine gitti. Orman içinde uyumak gerçekten bana ilginç geldi ve keyifliydi. Sabah kahvaltımızı mevcut olan diğer evlere hizmet anlayışıyla kurulmuş ve işletilmekte olan bir restoranda yaptık. Öğleden sonraki bir vakitte Refaiye şehir merkezinde Hasan ile buluştuk. Meşhur Refaiye balı, peyniri ve bazı ürünleri aldıktan sonra Hasan’la vedalaştık. Akşam saatlerinde Sivas’a vardık.