Değerli okurlarım, 12 günlük Güneydoğu Asya ülkeleri gezimde gördüklerimi sizlerle paylaşmamın tek nedeni olduğunu belirtmek isterim. Amacım, herhangi bir şekilde böbürlenmek olmadığını, zaten kişilik olarak mütevazi bir insan olduğumu, bildiklerimi ve de gördüklerimi sizlerle paylaşınca kendimi daha mutlu hissettiğimi ve belki herhangi bir nedenle gitmek isteyenlere bir nebze de ışık olmak istediğimi belirtmek isterim.
Her yerde Budizm dinine yaygın olarak inanıldığını, MÖ.563-483 yılları arasında Hindistan’da yaşadığı tahmin edilen ruhani öğretmen ve kurucusu olan BUDA ve onun irili ufaklı, basit ya da muhteşem heykellerini görmek mümkün.
Unesco dünya miras listesine giren Angkor bölgesi daha önceki yazımda da belirttiğim gibi Khmer imparatorluğunun başkenti olarak 9 yy. dan 15 yy. yıla kadar kullanıldığı tarihi kaynaklarda belirtilmektedir. Bu bölgede bol sayıda tapınaklar bulunmaktadır. Bunlardan biri Bayon tapınağıdır. 12yy ile 13yy tarihlenen bu tapınak zengin süslemelerle dikkat çekmektedir. Bu tapınak Mahayana Budisti olan kral Jayavarman VII. Tarafından yaptırılmıştır.
Diğer tapınakların adları ise şöyledir. Ta Prohm Temple, Banteay Kdei Tempel, Ta keo temple, Neak Pean Temple, Phnom Bakheng Temple, Banteay Srey Temple, Angkor Thom
Bu tapınakların bence ortak özellikleri, kullanılan taşlardaki işçiliğin mükemmel olmasıdır. Taşların başlangıçta rahat işlenebilmesi ve sonrada sertleşmesi özelliğidir. Taşlar, antik şehire 50 km. uzaklıkta bulunan ve adı Kulen olan dağdan bloklar halinde ve su yolu ile getirilmiş olmalarıdır. Taşların dekore edilmesinde, sanatsal değerinin bugün bile hayranlıkla izlenmesinde emeği geçen taş ustalarıdır. Bu antik şehrin imarında 40.000 kişinin çalıştığı söylenmektedir.
Khmer imparatorluğu gücünü kaybettikten sonra burada yaşayan insanların bölgeyi terk ettikleri ve antik şehrin kaderine terk edildiğidir. Kamboçya, bir bakıma bu bölge alabildiğine muson yağmurları nedeniyle bitki örtüsü yeşil, zengin ve oldukça sık ağaçlar ve orman niteliği taşımaktadır. Öyleki, yıllar içinde bu bölgedeki antik yapılar, inanç merkezleri ağaçlar tarafından bire bir örtülmüş. Bu ağaçlara bölgede Spar ağacı denmektedir. Şehir tesadüf eseri ortaya çıkarılıyor ve de uzun yıllar süren ağaç, bitki temizleme işleminden sonra geriye kalan kalıntılar gün yüzüne çıkarılıyor. Zarar gören eserler hükümet tarafından restorasyona alınıyor. Spar denilen bu ağaçlardan bazılarını örnek olsun diye budama işleminden geçiriyorlar ancak, tamamını kökten sökmüyorlar. Bu ağaçlar, gerçekten insanda hayretler bırakacak bir şekilde kökler ve gövdelerden oluşuyor. Aşağıda bu ağaçlardan bir örneğini görmektesiniz.
Angkor dünya mirası bölgesi, tüm kalıntıları, mabedleri, yerleşim binaları, su kanalları ile görülmeğe değer bir insanlık mirası. Bu bölgeye girmek için 37 US dolar ödemek zorundasınız. Bu sadece bir günlük ücret. Eğer enine boyuna dolaşmak, incelemek istiyorsanız belki iki belki de üç güne ihtiyacınız var. Bu durumda ücret değişiyor. Aşağıda giriş ücreti biletini örnek olarak görebilirsiniz.
Bu coğrafyada yaşan insanlarda dikkatimi çeken ve merakımdan sorarak öğrendiğim özellikleri ise, kadınların ortalama boylarının 151-153 cm. olmaları, kilolarının da ortalama 45-50 kg. arasında bulunmasıdır. Erkeklere gelince onların ortalama boylarının 153-156 cm. arasında ve kilolarının da ortalama 50-55 kg. olmasıdır. Eğer yanılmıyorsam, gözlemlerime dayanarak şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki çok çalışkanlar.
Bir başka seyahatimde görüşmek üzere sağlıcakla kalınız…..