Kurlar Yükleniyor...
articledummy

YA ÇARESİZSİNİZ, YA DA ÇARE SİZSİNİZ…

Bir yunan mitolojisinden hareketle, 1963 yılında iki Alman psikolog Robert Rosenthal ve Lenore Jocabson, daha sonra “rosenthal etkisi” adını verdikleri bir deney gerçekleştirirler.

Bu deneye göre, bir okulda bulunan öğrencileri kendilerince bir zeka testine tabi tutarak bu öğrencileri “normal zekalı” ve “üstün zekalı” diye iki gruba ayırdılar. Üstün zekalı olarak tespit ettikleri bu kişileri okuldaki hocalara da ilettiler. Yıl sonunda yapılan genel bir değerlendirme de üstün zekalı gruptaki öğrencilerin performansının normal öğrencilere göre çok daha iyi bir durumda olduğu görüldü. Deneyi şaşırtıcı kılan şey ise aslında bu ayrımın tamamen rastgele yapılması ve üstün zekalı diye ayrılmış olan çocukların da diğerleri ile aynı zekâ seviyelerinde olmalarına rağmen diğerlerinden üstün bir başarının ortaya konulmuş olmasıdır.


Peki üstün zekalı olmadıkları halde “üstün zekalı” olarak etiketlenmiş olan bu çocukların ortay koydukları bu performans artışındaki sebep neydi? Aslında cevabı basitti. “Üstün zekalı” olarak etiketlenmiş olan bu öğrenciler ile öğretmenlerin sahip oldukları bu etiketleri sebebiyle onlar ile daha fazla ilgilenmeleriydi. Aynı şekilde öğrencilerin dersi anlamadığı ya da yetersiz kaldığı durumlar da öğretmenlerin çocukların “üstün zekalı” olduklarını düşünmeleri sebebiyle sorunun kendisinde olduğunu varsayması ve öğretim tekniklerini ve anlatım biçimini yenilemesi de bunda etkili olduğu düşünülmektedir. Bir diğer sebep ise kendilerini üstün zekalı olarak gören çocukların da kendilerine öğretilen bilgileri başarma konularındaki azim ve gayretlerinin normal öğrencilere göre fazla olmasıdır.

Yunan mitolojisinde kendi yaptığı heykele âşık olan ve onun canlandığına inanan Pygmailon’a ithafen bu durum “Pygmalion Etkisi” olarak da bilinir. Efsaneye göre, Pygmalion’un yaptığı heykel o kadar güzel olmuştur ki; onu hayranlıkla seyretmekten kendini alamamaktadır. Sonunda onun canlandığına inanarak kendisine eş olarak seçmiştir. Heykele ipek elbiseler alıp, rahat etsin diye yumuşak yastıklar üzerinde yatırdığı da söylenenler arasındadır.

Hem iki bilim insanının yaptığı deney, hem de mitolojideki bu hikâye bize göstermektedir ki; biz neyi bekliyorsak, o olmaktadır. Bu sebepledir ki; “Bu dersten geçemem”, “asla bu işi başaramam” ya da “her şeyi mutlaka elime yüzüme bulaştıracağım” gibi düşünceler ve beklentiler kendiliğinden gerçekleşmektedir.

Kısaca “neyi bekliyorsanız onu alacaksınız” diye özetlenebilecek olan bu durum sayesinde düşünceleriniz sizin gerçeğiniz olacaktır. Yani “galiba beni sevmiyor” dediğiniz partneriniz sizi sevmeyecek, ya da “ben bu işte en iyiyim ve başaracağım” dediğinizde de mucizevi bir şekilde zor işlerin üstesinden gelerek başarılı olduğunuzu göreceksiniz.

“Bir şeyi kırk kere söylersen olur” ya da “aklıma gelen başıma geldi“ gibi atasözleri tarafından da desteklenen bu durum karşısında Mahatma Ghandi’nin dediği gibi;
 
  • Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür.
  • Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür.
  • Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür.
  • Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür.
  • Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür.
  • Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür.
  • Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.

Unutmayın; Ya çaresizsiniz, ya da ÇARE sizsiniz.

Kalın sağlıcakla…
 
Yayın Tarihi
14.12.2021
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla