Günlerdir kamuoyunu meşgul eden ve bir oraya bir buraya çekiştirilen Antalya Müzesi’nin yıkılarak yeniden yapılması konusu, son günlerde giderek magazinleşmiş, tatsız ve anlamsız bir hal almıştır. Konuya dair farklı fikirlerin olması kadar doğal bir durum olamaz. Ancak Antalya için bir araya gelerek en doğru kararı almak yerine, taraflar arasında diyalog yollarının kapalı olması, konunun amacından sapmasına ve farklı boyutlara çekilmesine neden olmaktadır.
Yıkıma karşı çıkanlar “istemezükçüler”, yıkımı her şeye rağmen gerçekleştirmek isteyenler ise “dinlemezükçüler” olarak birbirlerine göndermelerde bulunurken, iki gün önce müzenin kapısına kilit vurularak yıkıma dair ilk adım atılmış oldu.
1988 yılından beri yüzlerce kez turistlerle birlikte müzeyi gezmiş eski bir profesyonel turist rehberi olarak, şahsen çok önemsediğim bu konuda farklıgörüşleri dinledim; Antalya Kent Konseyi’nde oluşturulan komisyonların çalışmalarını inceledim, basındaki farklı görüşleri elimden geldiğince takip ettim.
Tüm bu süreç sonunda ortaya çıkan bazı temel gerçekler şunlardır:
Öncelikle, Antalya’ya yeni bir müze yapılmasına kimse karşı değil. Aksine, şehrin buna acilen ihtiyacı olduğu konusunda herkes hemfikir. Zira dünyanın en önemli turizm şehirlerinden biri olan Antalya, rakipleri arasında en az müzeye sahip şehir olarak dikkat çekmektedir.
Bazı şehirlerin müze sayılarına bakalım: (Veriler yaklaşık olup internet kaynaklarından derlenmiştir; küçük sapmalar gösterebilir.)
Roma 185, Paris 130, Berlin 170, Londra 250, Madrid 50, Barselona 80, Budapeşte 60, Varşova 46, Bükreş 36, Moskova 450, Kiev 40, Münih 60, Oslo 50, Stockholm 50, Atina 70, Floransa 60, Napoli 60, Sofya 30.
Antalya’nın müze sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Arkeolojik anlamda Antalya Arkeoloji Müzesi, şehrin tek müzesi konumundadır.
Yukarıda saydığım şehirlerin her birinden Antalya’ya turist gelmektedir. Büyük ihtimalle onlar da Antalya’nın ne kadar “müze fakiri” bir şehir olduğuna şaşırıyorlardır. Bu bağlamda, etrafı antik şehirlerle çevrili olan Antalya’nın yeni müze ya da müzelere kavuşması herkesin ortak dileği ve aynı zamanda bir gerekliliktir.
Deniz, kum, güneş üçlemesinden sıyrılıp kültürel zenginliğin öne çıkmasınısağlayacak bir müze, şehrin en değerli unsurlarından biri olacaktır.
Bu nedenle, günümüz koşullarına uygun, ziyaretçiler için bir çekim merkezi olabilecek, bölgeden çıkarılan tarihi eserlerin sergilenmesine olanak tanıyacak çağdaş ve modern bir müzenin Antalya’ya kazandırılması, son derece değerli bir katkı olacaktır.
Son yıllarda inşa edilen Truva Müzesi, Zeugma Müzesi ve Yerebatan Müzesi gibi başarılı ve etkileyici örnekler elimizin altında durmaktadır.
Bu nedenle, Antalya Müzesi mutlaka yenilenmeli ve kentimiz değerli bir esere kavuşmalıdır.
Ancak, bu emek ve zaman isteyen zahmetli işe girişirken, hâlihazırda faaliyet gösteren, ödüllü müzemizin manevi değerinin dikkatle korunması, saklanması ve gelecek nesillere aktarılması da göz ardı edilmemelidir. Zira bölgedeki antik şehirler gibi tarihi değere sahip olan mevcut yapı, bunu fazlasıyla hak etmektedir. Bunun mümkün olduğunu dünyadaki örneklerde de görüyoruz. Her 30-40 yılda bir eskiyi yıkıp yeniyi yapmak, geçmişin izlerini silmek anlamına gelir ki, bu sanırım kimsenin arzulayacağı bir durum değildir.
Ben, müzenin deprem riski taşıyıp taşımadığından bağımsız olarak yenilenmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte, mevcut binanın bir kısmının korunarak, müze etrafındaki alanların projeye dâhil edilmesi ve yapının büyütülmesi, ileriki yıllarda oluşacak ihtiyaçlara yanıt verebilmesi açısından önemlidir.
Sezon ortasında müzenin kapanmasının büyük bir olumsuzluk yaratacağını da düşünmüyorum. Zira ziyaretçi sayısı zaten beklenen ve ümit edilen düzeyde değildir. Ayrıca böyle işlere bir yerden başlamak durumundasınız. Almanya’nın en büyük müzesi olan Berlin’deki Pergamon Müzesi de tadilat nedeniyle 14 yıl boyunca kapalı kalmıştır.
Fikirler dinlenmeli, öneriler değerlendirilmelidir. Uzmanlara danışılmalı ve bu şehir için en doğru karar, ortak akılla verilmelidir. Aksi halde harcanan emek ve zaman yalnızca enerji ve motivasyon kaybı olarak geri döner.