Kurlar Yükleniyor...
articledummy

Kalpaklılar… Kemal’in Askerleri

Bugün 9 Eylül 2025
102 yıl önce…
Ordumuz İzmir’de.
Süvariler Konak Meydanı’nda.
Bayrağımız Hükümet Konağı’nda.
Üç yıl, üç ay, yirmi dört gün sonra…
İşgal bitti.

Gerçek bir destan 26 Ağustos’ta başlamıştı.

Yüzyıllardır savaş meydanlarında yoğrulmuş bir millettik biz.
Ama bu kez… düşman güçlüydü.
Çelik zırhıyla… tüfeğiyle… topuyla… uçağıyla… donanmasıyla Anadolu’ya çökmüştü.

Biz ise… yalınayak, aç, çıplaktık.
Ama göğsümüzde iman vardı.
Tüfek yoksa kazma vardı.
Süngü yoksa taş vardı.

1921

Sakarya Zaferi’nden sonra cephe sabitlendi.
Türk ordusu bir yıl boyunca hazırlandı.
Eksik silahlar tamamlandı, cephane üretildi, subaylar eğitildi.

14 Ağustos 1922.
Batı Cephesi Komutanlığı’nın emriyle ordu günlerce sadece geceleri yürüdü.
Örtülü yerlerde dinlendi.
Hiçbir yerde yürüyüş izi bırakılmadı.
Bazı birlikler gündüz ters istikamette yürütüldü, gece tekrar yerini aldı.
Amaç, Yunan uçaklarının keşfini engellemekti.
Üstelik, Yunan’a “Türk ordusu taarruza kalkamaz” söylentisi yayıldı.

Yunan ordusu Afyon–Eskişehir hattında mevzilendi.
Savunma hatları kurdu.
Ama Anadolu’da yıllardır bulunmaktan yorulmuştu.
Morali bozulmuştu.
Ve işte… en büyük zaafları buydu.

Düşmanın gözü kör edildi, kulağı sağır.
Kontr-istihbarat, dezenformasyon, sahadaki zekâ… hepsi birleşti.
Türkler, ordunun hazırlıklarını düşmanın anlamasını neredeyse imkânsız kıldı.

27 Temmuz 1922.
Akşehir.
Paşa ve komutanlar gizlice toplandı.
Bahanesi futbol maçıydı.
Biliyorduk… o maç, kurtuluşun provasıydı.

Neden Afyon?
Neden Kocatepe?

Afyonkarahisar, Batı Cephesi’nin tam kalbiydi.
Ankara’dan ikmal ve iletişim en kolay buradan sağlanıyordu.
Demiryolu ağı cephane ve asker için en uygun merkezdi.

Yunan ordusunun en zayıf noktası Afyon’un güneyindeki Kocatepe hattıydı.
Buradan ilerlenirse düşmanın hem doğu–batı hem de kuzey–güney bağlantısı kesilecekti.

Kocatepe, yüksek ve hâkim bir tepeydi.
Komutanlar buradan bütün cepheyi görebiliyordu.
Topçu ateşi, piyade ve süvari birlikleri en iyi buradan yönetilebilirdi.

Ve en önemlisi… Yunanlıların beklemediği yer burasıydı.
Sürpriz faktörüyle Yunan savunması kısa sürede çökecekti.

Eğer taarruz Afyon’dan başlamasaydı…
Düşmanı İzmir’e kadar sürmek bu kadar hızlı olmazdı.

Nitekim öyle oldu.
 

25’i 26 Ağustos’a bağlayan gece.
Kocatepe.
Sessizlik.
Sadece atların hırıltısı duyuluyordu.
Uzaklardan bir kurt uluyordu.
Topçular mevzilerdeydi.
Piyadeler siperlerdeydi.
Süvariler bekleme hattında toplanmıştı.
Paşa dimdik ayaktaydı.
Karanlıkta bile yüzünden ışık yayılıyordu.

Sabahın ilk ışıkları…
Ezanla birlikte gökyüzü kızardı.
Hafif bir sis vardı.
Saat 05.00.
Türk topçusu ateşe başladı.
Top sesleri göğü yırttı.

Atlar ileri atıldı.
Tarihe atıldılar

Yanlarında sadece birbirleri vardı.
Yüzlerde korku yoktu.
Gurur vardı.
Mermiler vızıldıyordu.
Toz-duman içinde ilerliyorduk.

200 bin asker…
40 bin süvari…
Binlerce top ve makineli tüfek…
Eksikler vardı… ama yılgınlık yoktu.
Anadolu’nun dört bir yanından gelen destek, yürekleri alev alev ısıtıyordu.
Gözlerde tek bir şey vardı: Vatan… uğrunda ölüme yürüyen bir milletin inancı.

Gökyüzünü delen top sesleri…
Duman ve toz… çığlıklar…
Her nefeste ölümün soğuk eli hissediliyordu.

Her adımda geçmişin şehitleriyle kol kola…
Her bakışta sevdiklerine kavuşamamanın acısını yüreğinde taşıyorlardı.

O mahşeri savaşın ortasında, İstiklal şairi Mehmet Akif’in dizeleri…

“Ey şehîdoğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!”

Yunan mevzilerinde alevler yükseliyordu.
Kaçan düşman, geride korku ve yıkıntı bırakıyordu.
Ama Mustafa Kemal Paşa hâlâ taaruz emrini vermemişti.
Gözleri, düşmanın her hareketinde…
Her duman bulutunda, her patlayan top sesinde…
O bakışlarda hem sabır hem de sarsılmaz bir kararlılık vardı.

Fevzi Paşa dayanamaz hâle gelmişti:
“Haydi Kemal! Düşman kaçıyor! Taaruz emrini ver artık!”

Bekleyiş…
Tarihin nefesi tutulmuştu.
Fevzi Paşa yeniden seslendi:
“Kemal! Düşman yeni mevzilere yerleşecek! Artık emri ver!”

Bekleyiş…
“Allah aşkına Kemal! Ver şu emri! Komutanlar seni bekliyor, yeter artık!”

Ve o anda…
Yunan’ın terk ettiği mevziler birden cehenneme dönüştü.
Patlayan tuzaklar, alevler…
Fevzi Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya sarıldı:
“Seni bize Allah mı gönderdi, Kemal?”

Ve ardından…
Süngü hücumu.
Toplar göğü yırttı, makineli tüfekler hırlıyor, süvariler düşmanın yıkıntıları arasında ilerliyordu.
Her adım bir kahramanlık, her çığlık bir fedakârlık…
Mevziler düşmanın kaçışına tanıklık ediyor, Mehmetçik’in cesareti göğe yükseliyordu.
Her patlayan toprak parçası, her yankılanan çığlık, bir hilâl uğruna dökülen güneşlerin sessiz ağıdıydı.

Yunan cephesi yarılmıştı.
Artık dönüş yoktu.

Afyon alındı.
Şehirde ezanlar tekrar yankılandı.


Dumlupınar.
Zafer ilan edildi.

Dizlerinin üstüne çöken…
Toprağı öpen…
Gözyaşı toprağa karışan bir millet…

Çocuklar güldü.
Bayrak dalgalandı.
Millet kazandı.

İşte Kalpaklılar…
Kemal’in askerleri.

Yayın Tarihi
08.09.2025
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla