Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir…
Bir uyanıştır!
Bir ayağa kalkıştır!
Bir “biz de varız!” deyişidir!
Misafir geldiğinde ayağa kalkıp gülümseyen,
yurdunu anlatırken göğsü kabaran bir milletin adıdır Cumhuriyet.
1933’te Bursa’da Belediye Reisi Atatürk’e der ki:
“Paşam, kaplıcalarımız var ama otelimiz yok.”
Atatürk durur, gözlerinin içiyle cevap verir:
“Otel yapınız efendim. Otel bir binadan ibaret değildir; medeniyetin kapısıdır.”
Ne söz ama!
Bir cümleyle hem geleceği, hem kültürü, hem onuru çizmişti.
O biliyordu…
Misafirperverlik sadece kahve ikramı değil, bir medeniyet göstergesiydi.
Ankara Palas’ta ışıklar yanıyor…
Masalarda zarafet, melodilerde çağdaşlık, gözlerde umut var.
Atatürk orada der ki:
“Bizim misafirperverliğimizin ölçüsü artık kahve değil, kurumlarımızdır.”
O an sadece bir otel değil, bir medeniyet inşa ediliyordu.
Cumhuriyet, Türkiye’yi tanıtmanın en asil yolunu seçmişti: Kendisi olmak.
Afet İnan şöyle yazar:
“Turist memleketimize geldiğinde, yollar, oteller ve insanlar yeni Türkiye’yi anlatmalıdır.”
Ne demek bu biliyor musunuz?
Asfalt bile karakter taşımalıydı!
Kaldırımlar, odalar, tabelalar… Hepsi yeni Türkiye’nin aynası olmalıydı.
Hasan Âli Yücel de aynı ruhtaydı:
“Halk Evleri, memleketin rehberidir.”
Yani önce biz kendi ülkemizi gezecek, tanıyacak, seveceğiz!
Atatürk 1931’de İzmir’de yine söyler:
“Milletimizin ilerlemesi yalnız içeride değil, dışarıdan gelen gözlerde de görünmelidir.”
İşte bu, turizmin kalbidir!
Barışı yalnızca imzalarla değil, misafirle selamlaşarak kurmak…
Ve savaşın ortasında, 1941’de bile İsmet İnönü umutla konuşur:
“Sulh zamanında otellerimiz dolacak, köprülerimizden turistler geçecektir.”
İşte bu inançtır Cumhuriyet’i ayakta tutan!
Külün altında bile filiz arayan bir inanç…
Bugün Ege’de güneşi izleyen her turist,
Kapadokya’da balona binen her gezgin,
İstanbul’da tarih koklayan her ziyaretçi,
aslında Atatürk’ün o büyük hayalini yaşıyor.
Çünkü o demişti ki:
“Bir milletin ileriliği, başka milletler onu ziyarete geldiğinde belli olur.”
Bugün otel lobilerinde, resepsiyonlarda, farklı dillerde gülümseyen her yüz,
o büyük devrimin, o büyük insanın mirasıdır.
Cumhuriyet aslında bir otel gibidir…
Kapısı herkese açıktır.
İçinde saygı vardır, düzen vardır, ışık vardır.
Ve o ışık…
Her 29 Ekim sabahı yeniden yanar!
Sönmez.
Hiç sönmez.
SÖNMEYECEK!