Kültür ve Turizm Bakanlığı geçtiğimiz günlerde 2025’in Ocak–Ağustos sınır istatistiklerini açıkladı.
Yabancı turist sayımız 35 milyon 481 bin 223.
Gurbetçilerimizi de ekleyince toplam ziyaretçi sayısı 40 milyon 470 bin 470.
Geçen seneye göre yüzde 0,9 düşüş var.
Şubat.
Enflasyon almış başını gidiyor, döviz kurları zıplıyor.
Turist bakıyor:
“Türkiye artık ucuz değil.”
Ortadoğu’da gerginlik, savaş çanları… Güvenlik kaygısı…
Bir de üstüne kış turizmi çuvallamış.
Dağlar kar tutmadı, kayak merkezleri boş kaldı.
Mart.
Bahar gelmiş ama turiste bahar yok.
Ekonomide kasvet, siyasette gerilim, turizmde durgunluk.
Temmuz.
Turizmin altın ayı… Normalde dolup taşması lazım.
Ama seçim sonrası memlekette siyaset kaynıyor.
Televizyonlar kavga dövüş, gazeteler kriz haberleriyle dolu.
Dış basın “istikrarsızlık” diye yazıyor.
Turist soruyor: “Buraya mı geleceğim?”
Üstelik Yunanistan, İspanya, Hırvatistan ellerini ovuşturuyor.
Hem fiyatlar makul, hem imaj pırıl pırıl.
Bizde otel fiyatı, lahmacun fiyatı, şezlong fiyatı yarışa girmiş…
Şezlong kiralasan, yanında kredi kartı taksit seçeneği soruyorlar.
“Pahalı Türkiye” etiketi turiste yapışmış.
Bu etiketten hızlıca kurtulmamız lazım.
Ağustos.
Yılın en bereketli ayı olması gerekirken yüzde 2 artışla idare ediyoruz.
Ama sorun şu: Normalde bu ayda çok daha fazla sıçramamız lazım.
Neden sıçrayamadık?
Çünkü turist sıcaktan sıçradı!
Rekor sıcaklıklar, nem, güneş çarpması…
Antalya’da öğlen dışarı çıkmaya korkan tatilci, nasıl denize girecek?
Bir de yangınlar…
Akdeniz alev alev yanarken, tatil fotoğrafı mı çektirecek?
Avrupa’da ekonomik kriz, insanlar tatil bütçesini kısmış zaten.
Turizm güven ister, huzur ister, çevre ister, istikrar ister.
Sen bir yandan fiyatı şişir, öte yandan sahilini betona göm, üstüne siyaseti kavga dövüşe çevir, sonra da “turist gelmiyor” de…
Gerçek şu:
Turist, cüzdanıyla konuşur.
Bizimle değil, rakiplerimizle konuşmaya başlamış bile.