Hani bizde her şey “görüntü” üzerinden yürüyor ya…
Kadrajda eldiven, fonda belediye logosu, altyazıda “denetim yaptık” yazınca milletin içi rahatlıyor ya…
Onun bir de Avrupa versiyonu var.
Adı: EFSA.
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi.
Adamlar 2002’de kurmuşlar.
Bizdeki gibi değil…
Bizde kısa yol makbuldür.
Kamera açılır, zabıta poz verir, başkan gururla “denetim yaptık” der.
Ertesi gün başka bir dükkân, başka bir poz.
Sonuç?
Aynı tas, aynı hamam.
Zehirlenmeler devam eder.
Ama önemli olan ne?
Videonun izlenmesi.
EFSA, başkanın sosyal medya videosuna göre çalışmıyor.
Zabıtanın keyfine, memurun yorumuna, belediyenin şovuna göre hiç çalışmıyor.
“Gıdada risk var mı, bilim ne diyor, hangi katkı maddesi güvenli, hangisi değil?”
Bilim diyorlar, laboratuvar diyorlar, veri diyorlar, risk analizi diyorlar…
Bir de bağımsızlık diyorlar.
Hani bizde duyunca irkilen kelime: ba-ğım-sız-lık.
Bizim bünyeye biraz ağır gelebilir.
Nedir bu EFSA?
Avrupa’da gıda güvenliğiyle ilgili kararların alındığı, risklerin değerlendirildiği, bilimsel raporların hazırlandığı bağımsız kurum.
“Domatese hangi ilaç uygulanır, çocuk mamalarında hangi limit aşılırsa tehlikelidir, bir katkı maddesi kanser riski taşır mı?”
Bütün bu soruları bilim insanları cevaplıyor.
Siyasetin gölgesi yok.
Belediye başkanının kameramana “yakın plan çek” talimatı yok.
Zabıtanın “ben böyle uygun gördüm” deme lüksü hiç yok.
Çünkü gıda güvenliği, Avrupa’da şov değil; hayat memat meselesi.
EFSA rapor yayınlıyor, Avrupa ayağa kalkıyor.
EFSA “şu katkı maddesi risklidir” diyor, raflar değişiyor, yasalar yenileniyor.
Çünkü kurumun itibarı, bağımsızlığı ve bilimselliği tartışılmıyor.
Kimse “Bizim başkanın videoda dediği gibi değil ama” diye EFSA’ya karşı çıkmıyor.
Peki bizde?
Esnafın tezgâhındaki limona kimin yetkili olduğuna dair bile tartışma var.
Belediyenin düzeni ve pazar yeri kontrolünden dolayı zabıta mı?
Gıda, tarım ve hijyenden dolayı Tarım İl Müdürlüğü mü?
Bölgesel düzenlemelerden dolayı belediye mi?
Genel idareden dolayı kaymakamlık mı?
Yoksa Tik Tok mu karar verir, bilemiyoruz.
Ama bildiğim bir şey var:
Türkiye’de de EFSA benzeri bağımsız bir gıda güvenliği kurumu olsaydı…
Bugün video çekmek yerine veri toplanırdı.
Paylaşım yapmak yerine analiz yapılırdı.
Şov yerine bilim olurdu.
Yetki karmaşası yerine tek sorumlu olurdu.
“Zabıtanın ‘eldiven taktın mı?’” sorusunun yerine,
“Bu üründe risk var mı?” diye sorulurdu.
Bağımsız gıda otoritesi demek:
Siyasetten uzak, belediyenin PR ihtiyacından uzak, esnafın kaderinin memurun yorumuna kalmadığı bir sistem demek.
Her gün piyango gibi “Bugün zehirlenme yok” diye dua etmeyen bir toplum demek.
Çocuğunun yediği meyvenin, içtiği sütün, aldığı ekmeğin gerçekten güvenli olduğundan emin olmak demek.
Yine de umut var.
Çünkü bu ülke, akıl isteyen her şeyi er ya da geç yapıyor.
Geç olsa da yapıyor.
Bir gün gıda güvenliğini şov olmaktan çıkarıp bağımsız bir otoriteye teslim edersek…
İşte o zaman “yarın yer yer ishal bekleniyor” cümlesi hava durumu değil, tarihe karışmış bir espri olur.