Yakın coğrafyamızda yaşanan savaşların uzun bir süre daha devam edeceği endişesi içinde dünya piyasaları yön bulmaya çalışıyor. İsrail'in kara harekâtı beklentilerden daha düşük gerçekleşince finansal piyasalar daha olumlu bir seyirde geçtiğimiz haftayı tamamladılar. Diğer yandan İsrail’in sivil halka dönük saldırıları devam ettikçe dünyada da o oranda tepkiler giderek artıyor. Bu tepkilerin sonucunda umarız İsrail bu katliama bir an önce son verir.
Tüm bu yaşananların arasında dünyada önemli bazı ekonomik gelişmeler de ne yazık ki dikkatlerden kaçıyor. Bunların başında da gerek ABD’nin ve gerekse Avrupa’nın enflasyonla mücadelede olumlu yönde bir aşamaya gelmiş olmaları. Avrupa’da enflasyon (Tüketici Fiyatları Endeksi-TÜFE) son 2 yılın en düşük seviyesine gerileyerek ekim ayında %2,9 olarak gerçekleşti. Enflasyonun piyasa beklentilerinin altında kalmasını birçok uzman beklemiyordu. Ancak büyüme konusu hem ABD’de hem de Avrupa’da merkez bankaları için sorun olmaya devam ediyor.
ABD’de ise enflasyonda (TÜFE) %3,7 seviyesi korunuyor. Son çeyrekte büyümenin yavaşlaması beklentileri nedeniyle,yapılan son FED toplantısında politika faizi değiştirilmeyerek son 22 yılın en yüksek seviyesi olan % 5,25-5,50 aralığında sabit bırakıldı. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak euro/dolar paritesinde yukarı yönlü bir hareketlenme olurken, kısa vadede paritenin 1,10 seviyelerine geldikten sonra orta ve uzun vadede ABD doları lehine düşmesi bekleniyor.
Ülkemizde ise piyasalarda dolar/TL ’sının yıl sonunda 30’lu seviyelere gelme olasılığının arttığını ve yerel seçimlere kadar kontrollü kur politikasının devam edeceği değerlendiriliyor. Bu arada ülkemizin borcun ödenmeme riskini gösteren 5 yıllık CDS (Credit Default Swap) priminde de son 2 yılın en düşük seviyesine inerek 367,52 baz puan gerçekleşme yaşandı. Son dönemde Borsa İstanbul’daki düşüşlere rağmen CDS primindeki gerileme ülke risk primimizin dünya finans piyasaları açısından algılanması anlamında oldukça olumlu. CDS priminin düşmesi yurt dışı borçlanmalarımızdaki faiz oranları ile buna bağlı olarak, yurt içi finans kurumlarının vereceği kredi faiz oranlarının bir miktar düşmesini sağlayacaktır.
Ülkemizde henüz enflasyonda düşüşü konuşmak için hala erken, ABD ve Avrupa’da enflasyonun düşmesi ve büyüme ile ilgili yaşanan sorunlar nedeni ile faiz artışlarının duracağı beklentisi hakim. Biz de ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz artırımlarına devam etme ihtimali halen devam ediyor. Bu durum kredi maliyetlerinin yüksek seyretmesine de neden olacak doğal olarak.
Faiz artışı, sıkı para politikası ve kurun baskılanması ile iç talebin yavaşlayarak enflasyonun düşmesini bekleyen TCMB,politikaları ile kredi imkanlarının yeterli düzeyde olmaması, ihracatçıları ve turizm sektörünü zorluyor. Dünya enflasyonu bir şekilde çözebilirken büyüme ile halen mücadele ediyor ve ekonomilerini bir türlü canlandıramıyor. Faiz artışlarının durdurulması daha çok büyüme ile ilgili endişelerden kaynaklanıyor. Dünya enflasyonla ilgili sorununu çözerken büyümeyi de sağlamanın derdinde. Biz de ise enflasyonu arttırmadan büyümenin yakalanabileceği yol ise ihracatın ve turizmin desteklenmesinden geçiyor. Ancak önceki yazılarımda da belirttiğim gibi kurun enflasyon paralelinde yükselmemesi, maliyetlerin gelirlerden daha fazla artmasına dolayısı ile karlılıkların düşmesine sebebiyet veriyor. Düşen kar marjları ve uygun koşullarda kredi imkanlarının sağlanmaması sektörün yatırım yapma isteğini de azaltıyor.